Bu belgesel film, bilim kurgu ile belgesel estetiğini buluşturarak insanlığın yok oluşa doğru sürüklendiği bir dönemi çarpıcı bir gerçeklikle anlatır. 2073 yılına gelindiğinde dünya, iklim krizlerinin ve kontrolsüz siyasal çöküşlerin ardından paramparça olmuştur. Otoriter bir sistem, küresel ölçekte egemenliğini ilan etmiştir. Gözetleme dronları artık gökyüzünü değil, insanların hayatlarını kaplamaktadır. Sokaklar militarize polis güçleriyle dolup taşar. İnsanlar, yer üstünde var olma hakkını çoktan yitirmiştir. Hayatta kalabilen az sayıda insan, yeraltı sığınaklarında boğucu bir varoluş sürmektedir.
Bu distopik düzenin merkezinde, “hayalet” olarak bilinen gizemli bir kadın vardır. O, New San Francisco'nun yeraltı labirentlerinde sistemin gözlerinden kaçarak yaşamaya çalışan bir direniş simgesine dönüşmüştür. Belgesel film tarzında kurgulanan hikâye, arşiv görüntüleri, eski haber bültenleri ve gizlice alınmış röportajlarla örülmüştür. Yönetmen Anup Kapadia, modern dünyanın çöküşünü, teknolojiyle donatılmış baskıcı sistemlerin insan doğasını nasıl yok ettiğini tüm açıklığıyla gözler önüne sermektedir. Bu yapıtta, sözde özgürlükçü ideolojilerin maskesi düşürülmüş, geriye sadece demir yumrukla yönetilen bir gelecek kalmıştır.