İki yabancının aynı soyadını taşıması, onları akraba yapmaya yetmeyebilir. Ancak ölüm, geçmişle yüzleşmek için herkesi aynı masada toplayan en güçlü bahanedir. Büyükannelerinin vefat haberiyle sarsılan David ve Benji, yıllardır birbirlerinden uzak duran iki kuzen olarak aynı çatı altında yeniden bir araya gelirler. Hayat tarzları, dünya görüşleri ve kişilikleri tamamen farklıdır. Buna rağmen, aile baskısıyla istemeden de olsa Polonya’ya doğru bir yolculuğa çıkarlar. Bu topraklar, büyükannelerinin doğduğu yer olduğu kadar, bastırılmış anıların ve suskunlukların da merkezidir.
Polonya sokaklarında ilerledikçe, sadece tarihî taş duvarların gölgesinde değil, kendi içlerinde de kaybolurlar. Bir zamanlar soykırımdan kurtulmuş bir kadının izini sürerken, aslında ailelerinin geçmişine dair saklanan gerçeklerle yüzleşirler. Yolculuk ilerledikçe, David ve Benji’nin aralarındaki zıtlıklar derinleşmek yerine tuhaf bir bağa dönüşür. Çocukluklarında yaşadıkları travmalar, bastırılmış kırgınlıklar ve yıllarca konuşulmamış acılar bir bir su yüzüne çıkar. Bu seyahat, sandıkları gibi duygusal bir anma töreni değil, geçmişin yüküyle yüzleşmeleri gereken sert bir hesaplaşmadır.