Hiçbir uyarı verilmeden başlayan bir telefon görüşmesi, Tokyo Demiryolu Acil Müdahale Merkezi’ni alarma geçirir. Sıradan bir gün gibi başlayan sabah, birkaç saniyede ulusal bir krize dönüşür. Hayabusa 60 isimli yüksek hızlı trenin içinde patlamaya hazır bir bomba olduğu bildirilmiştir. Patlayıcı, trenin hızı 100 kilometre sınırının altına düştüğü an aktif hale gelecektir. Bu, yalnızca yolcular için değil, tüm Japon demiryolu sistemi için geri dönülmez bir tehdittir. Durum ciddidir. Ve zaman daralmaktadır.
Kimliği belirsiz bir grup, devleti açıkça tehdit eder. 100 milyar yen fidye talep ederler. Kabul edilmediği takdirde, yalnızca bir tren değil, ülkenin tüm demiryolu altyapısı hedef alınacaktır. Bu şantaj, sistemin kalbine saplanmış bir hançerdir. Tokyo’daki kriz masası anında toplanır. Yetkililer, mühendisler, güvenlik uzmanları ve bomba imha ekipleri, saniyelerle yarışan bir kurtarma planı oluşturmaya zorlanır. Her yanlış hamle, yüzlerce canı ve ulusal güvenliği yok edecek bir zincirleme felaketle sonuçlanacaktır. Durum, kelimenin tam anlamıyla kritik düzeydedir.
Trenin içindeyse korku ve kaos hakimdir. Yolcular, her kilometre ilerleyişte hayatta kalma umuduyla birbirine tutunurken, tren personeli ve bazı gönüllüler tehlikeyi göze alarak kontrolü ellerinde tutmaya çalışır. Duraklarda durmak imkansızdır. Raylardan sapmak ölümcül bir seçenek olur. Her karar, hayatla ölüm arasında bir çizgidir. Hayabusa 60 artık sadece bir ulaşım aracı değil, devlet ile terör arasında ilerleyen bir zaman bombasıdır. Ve bu savaşta sadece saniyeler belirleyicidir. Kesin çözümler, kararlı adımlar ve sıfır hata gerekir. Aksi takdirde sonuç: felakettir.