Küresel çöküşün ardından dünya artık eski dünya değildir. İnsanlık, doğanın sabrını tüketmenin ağır bedelini ödemektedir. Eriyen buzulların, kuruyan nehirlerin ve kıtlıkların gölgesinde, hükümetler hayatta kalmak için korkunç ama zorunlu kararlar almaya başlamıştır. Nüfus kontrolü için devreye alınan yeni ötanazi yasası, toplumun her kesiminde tartışmalara neden olurken, zengin bir banliyöde hayatını sürdüren emekli bir gazeteci, bu yasayı desteklediğini açıklamak üzere çocuklarını evine davet eder. Amaç, sakin bir akşam yemeği eşliğinde kararını anlatmaktır. Fakat o gece, hiçbir şey planlandığı gibi ilerlemez.
Yemek masasında başlayan sohbet, hızla hararetli tartışmalara evrilir. Baba, yaşamını kendi elleriyle sonlandırmak üzere devlet destekli programa katılmak istediğini açıklayınca çocukları derin bir şok yaşar. Sessizlik yerini yükselen seslere, ardından geri dönüşü olmayan bir kaosa bırakır. Geçmişin hesapları birer birer masaya dökülürken, aile üyeleri arasında gizli kalmış kırgınlıklar ve sırlar yüzeye çıkar. Süreç, herkesin kendi ahlaki sınırlarını sorguladığı, insanlıkla vicdanın çatıştığı bir kabusa dönüşür. Dakikaların daraldığı bu gecede, zaman artık sadece saati değil, hayatın kalanını da ölçmektedir. Alınan her karar geri dönülemez sonuçlar doğuracaktır.