Evlenmeden önceki son özgürlük gecesi için dört kafadar, akıllara zarar bir planla sahneye çıkar. Yonca'nın düğünü öncesi son kez “gaza basmak” isteyen Hülya, Mehtap, Didem ve Arzu; sıradan bir bekarlığa veda partisini asla kabul etmez. Hülya, yıllardır milletin kaderiyle oynayan siyasi kariyer sahibi kocasını bu kez kendi kaderi için kullanır ve havuzlu, gösterişli bir villa kiralatır. Amaç nettir: Yonca’ya ömür boyu anlatılacak, biraz utanılacak ama çokça gülünesi bir gece armağan etmektir.
Villaya adım attıkları anda işler bekledikleri gibi gitmez. Karşılarında Açelya isimli, pembelere boğulmuş, fantezi sever bir ev sahibesi belirir. Evin her köşesi sanki Barbie distopyası: dev pembe at heykelleri, tüylü avizeler, duvarda Açelya’nın gururla poz verdiği çerçeveli fotoğraflar… İlk şoktan sonra, kızlar kahkahalar eşliğinde evi keşfe çıkar, hatta partiyi bile unutur. Hele Açelya’nın gizli oyuncak koleksiyonunu gördüklerinde... eğlencenin dozu, anlatması zor ama gülmesi garanti bir hale gelir.
Tam her şey biraz fazla “renkli” olmaya başlamışken kilitli bir oda keşfedilir. Elbette bu dört kafadar orayı kurcalamadan duramaz. Odanın içinden çıkanlar mı? Gerilim değil, tam tersine mide kası çalıştıran bir kahkaha tufanı. Gece ilerledikçe, dans, bolca kahkaha, biraz rezillik ve çokça samimiyet devreye girer. Sabah olduğundaysa, Yonca’nın düğününden önceki bu son çılgınlık; bir parti değil, bir efsaneye dönüşmüştür. Kesin bilgi: O geceyi unutmak mümkün değildir.